İsimsiz bir anlatıcının dolaştığı Avrupa toprakları harap haldedir; hem coğrafi hem de ahlaki açıdan çarpıklaşmış, biçimsizleşmiştir. Anlatıcı mesafeli bir ilgiyle, asla umutsuzluğa ya da sinizme kapılmadan korkunç sahnelere tanık olur.
1967’de ilk yayımlandığında 20. yüzyılın “kolektif bilinçaltı”nı ortaya koyduğu öne sürülen eserde, ilk bakışta İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa betimleniyormuş gibi görünse de aslında bitmek bilmeyen bir işgalin, sona ermemiş bir savaşın, bir türlü ...