Şuracıkta ayaklarımın altında serili duran uçsuz bucaksız beyaz tuzağı hayal ediyordum.
Bulutların altında -hep zannedildiği gibi- insanların koşuşturması, karmaşası ya da şehrin trafiği
değil mutlak bir sessizlik ve kalıcı bir huzur hüküm sürüyordu. Bu beyaz-
lık benim için gerçek ve gerçek olmayan, bilinenle bilinmeyen arasında bir sınıra dönüşmüştü.
Ve ben artık biliyordum ki bir görüntü; bir kültürün, bir medeniyetin ya da bir mesleğin bakış
açısından seyredilmezse h ...