Halife’nin keyfî ve otokratik gücü sadece bir açıdan kısıtlanmıştı. O da her Müslüman gibi, şeriat yani İslam hukukunun hükümlerine tabiydi. Bu sınırlandırma, İslam hukukunun temel olarak (en azından teoride) vahyedilen İlahi Kelâm’dan türemiş olmasından ve insan hayatının her alanıyla ilgili düzenlemeler koyarak Hristiyanlıkta doğan kilise kanunu ile devlet hukuku arasındaki ayırıma izin vermemesinden kaynaklanıyordu.