Türkiye, farklı etnik, dinsel, kültürel ve ideolojik çoğullukların kendi aralarında diyalog kurabildiği, her geçen gün yeni sentezlerin ortaya çıktığı, unutulmuş ya da üstü örtülmüş pratiklerin hatırlandığı bir döneme giriyor. Bu köklü değişimden milliyetçiliğin de etkilenmesi mümkün değil. Zira hegemonyanın elinden çıkmış resmi tarih ve onun döktüğü kimlik kalıplarıyla derin bir hesaplaşmaya girildi. Bu hesaplaşmanın merkezinde ise modernizmin bir ürünü olan ulus-devletin kapsayıcı milli kimlik ...